İsviçre’den önce Osmanlı Çakısı vardı
Dünyanın en renkli mutfağına sahip coğrafyamız, dünyanın en eski sofra kültürüne de sahip. Dünyada ilk çatalın Bizans olduğu düşünülürse, hak vermemek elde değil. Yıllarımın birikimi olan mutfak ve musluk müzesi de Anadolu’nun bu zenginliğini ortaya çıkarıyor. Geçtiğimiz hafta Türk ekonomi basının en kıymetli temsilcilerine bu müzedeki parçaları bazen teker teker bazen de dönem ve bölgelerine göre anlatma şansı buldum. Ekranların duayen ismi Ali Çağatay, Ekonomist’ten Talip Yılmaz, Sabah Gazetesi’nden Metin Can, Dünya Gazetesi’nden İmam Güneş ve Kerim Ülker, İhlas Haber Ajansı’ndan Ömer Kılıç, Aydınlık Gazetesi’nden Recep Erçin ve 5N1PR İletişim Şirketi’nden Kenan Kaffar’ı konuk ettiğim yaklaşık 5 bin parçalık bu müzede ilk gazlı soba, ilk buzdolabı, Roma, Selçuklu, Bizans ve Osmanlı Dönemi’ne ait sofralar, yemek takımları, Sultan 2’nci Abdülhamid’in kahve fincanı kadar 19’uncu Yüzyıl’a dayanan bir eşya dikkat çekmişti: Osmanlı Çakısı. Rumeli usta işi, gümüş üzeri savat işçilikli bu alette üç dişli çatal, tek tarafı keskin bıçak ve geniş hazneli hareketli kaşık, dikdörtgen yuvaya katlanılarak kullanılmış. Servi motifli bu çakı sizlere İsviçre Çakısı’nı andırıyor değil mi?
Evet, aynen öyle.
Üzerindeki Servi motifleri ve işçiliğe bakılırsa sanat tarihçileri bu eserin 150 ile 200 yıllık bir geçmişe ait olduğunu söylüyor. Osmanlı Çakısı’nı gördüğümde aslında Türkiye’de yıllardır var olan sorunla da karşılaşıyorsunuz: Markalaşmak…
Coğrafyamızdaki bu zenginliğin farkına varamamak, temel sorunumuz aslında.
2’NCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA KEŞFEDİLDİ
Bildiğiniz üzere İsviçre Çakısı olarak bildiğimiz çoklu ekipmanlı alet ilk kez, 1884 yılında, Ibach adlı İsviçre köyünde üretildi. Bu çakıyı yapan Karl Elsener, yaşadığı köydeki komşuları için mutfak bıçakları ve çocukları içinde çakıları üreterek bu işe merak saldı. Ardından İsviçre Ordusu’nun çakı alımı yapacağını duyan Elsener, ilk tasarımını ortaya çıkardı. İlk çakıda bıçak, tornavida ve konserve açacağı bulunuyordu. Cepte taşıması zor olan ilk tasarımı küçülttü ama işlevini artırdı. Çakıya İsviçre Askeri Çakısı “Schweizer Offizier Messer” adını verdi. Ancak bu aletin küreselleşme süreci İkinci Dünya Savaşı’na kadar bekledi. Savaşın ardından Avrupa’daki ABD askerleri, ülkelerine dönerken hediye olarak bu çakılardan büyük miktarlarda aldılar. Orijinal ismini söylemekte zorlandılar ve ismi İsviçre Ordu Çakısı olarak kalıplaştı. İsviçre’yi kalitenin sembolü haline getiren bu çakın farklı modellerinde törpü, kaşık-çatal, kalem, makas, hatta flash bellek ile donatılan çakılardan bulmak mümkün…
Osmanlı Ordusu, pratik çatal-kaşık-bıçak setini İsviçre’den neredeyse yarım asır önce kullanıyordu. Ancak dünya ne bu çakıyı tanıdı, ne de duydu.
Markalaşmak için güvenmek, kullanmak, pazarlamak ve geliştirmek gerekiyordu. Ancak olmadı. Çünkü Osmanlı Çakısı’nda olduğu gibi markalaşabilmek asırlardır bu toprakların en önemli sorunu oldu.