5 asırdır Ramazan’ın vazgeçilmezi: PİDE
Son iki haftadır sizlere Ramazan ayının sembolleri hakkında bilgiler vermeye çalıştım. Geleneklerimiz ve göreneklerimizle başladığımız bu tarihi yolculuk, geçen hafta Ramazan ayının sembolü Güllaç ile sürdü. Bugün ise pidenin çok fazla bilinmeyen öyküsünü paylaşmak niyetindeyim.
Bildiğiniz üzere dünyadaki varlığımızın ilk anında başladı yeme ihtiyacı. Ateşin bulunmasıyla yemek pişti daha sağlıklı ve lezzetli hale geldi. Kurulan sofrada doygunluk hissi veren ekmek ise ateşten çok daha sonra karşımıza çıktı. Ekmek ile ilgili ilk bilgiler, bundan 14 bin 500 yıl öncesine dayanıyor. Ortadoğu’da; şu anda Ürdün’de bulunan Natufian halkının tahıl taneleriyle bir tür gözleme yaptığına dair bilgiler yer alıyor.
Eski Mısır’da ise insanların hububatı taşlar arasında kırıp ufaladığı, sonra da bunlara su katıp elde ettiği hamuru yassı bir kaya üzerine yayarak ateşte pişirdiği günlere kadar uzanır ekmek. Günümüzde birçok inançta kutsal sayılan ekmek, Antik Mısır’da da benzer öneme sahipti.
Eski inanışlara göre Mısırlılar, kaybettiği yakınlarının mezarlarına, ebedi yolculuklarında aç kalmasın ve fakir yaşamasın diyerek ekmek bırakıyordu. Bir ekonomik araç olarak görülen ekmek, ünlü piramitlerin yapımında çalışan kölelere maaş olarak verilirdi.
MISIR’DAN YUNANİSTAN’A, YUNANİSTAN’DAN DA ROMA’YA GEÇTİ
Eski Mısır’ın ihtiyaç fazlası hububatı, Yunanistan’a satıldı; ekmek böylece Avrupa ile tanıştı. Bir süre sonra yumurta ve yağ da katılmaya başlandığında ise ekmek artık lüks tüketim maddeleri arasındaki yerini aldı. Daha beyaz ekmekler zenginlerin, pek tadı tuzu olmayan ekmekler ise fakirlerin sofrasını süslüyordu. Ekmek, Roma halkını memnun etmek için en uygun araç oldu. İlk mekanik mikser de işte bu dönemde yapıldı. Türkler göçebe olarak yaşadığı dönemde ekmeklere; lavaş, yufk a, bazlama, büskeç, sinçü gibi isimler verdiler. Anadolu’ya geldiklerinde de çeşitli ekmekler üretmeye başladılar. Pide de bunlardan biri oldu.
PİDE BİZİM KÜLTÜRÜMÜZ VEYA İNANCIMIZA HAS MI?
Kesinlikle hayır. Hindistan’dan Avrupa’ya kadar hemen hemen her ülkede pidenin varlığı söz konusu.
Pita, pida, pitta gibi benzer isimlere sahip olan pidenin Ramazan ayı ile bütünleşmesi ise bu topraklarda Osmanlı İmparatorluğu dönemine denk geliyor. Hazırlanma süreci hayli meşakkatli olan pidenin muhafazası da kolay değil aslında. Bir de içeriğinden dolayı somuna göre de pahalı. İşte bu nedenlerle de 15 ve 16’ncı yüzyıl zamanlarında Ramazan ayındaki sıcak ve tazeliği bir sembol haline geldi ve giderek gelenekselleşti.
İLK PİDE TARİFİ SEYAHATNAME’DE
Özellikle Osmanlı döneminde Ramazan aylarında iftarlarını geç açma pahasına bile olsa, özel pide yaptırabilmek uğruna fırın önünde beklenirdi. Bu meraklılar, pide yaptırmaya giderlerken ellerinde taze yumurta, çörek otu ve susamını da götürürler, malzemeleri kendi gözleri önünde pidelerinin üzerine sürdürürlerdi. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’ne de giren ekmek ile ilgili farklı anı ve tarif mevcut aslında. Ramazan pidesini ise Evliya Çelebi, üstü çörek otu, badem, safran, haşhaş gibi şeyler dökülerek kaplanmış; beyaz undan katık olarak yazar ve kayda alır. Ne pidenin lezzeti değişti asırlar boyunca ne de yemek için çektiğimiz cefa. Yüzlerce yıl geçse de hala fırınların önünde kuyruğa giriyoruz. Hepsi de 11 ay boyunca beklediğimiz Ramazan ve sıcak pidesinin kokusunu 1 ay boyunca içimize çekmek için.