Çay, Karadeniz’in iki kıyısını buluşturdu
Geçen hafta sizlerle çay ve şekerin kısa bir tarihini paylaşmıştık. Çin’deki iki farklı dilde; Te ve Cha. Bu hafta ise çayın Türk kültürüyle tanışması ve sonrasında yaşadığı serüvenini konu almak isterim.
Her ne kadar kahve ile özdeşleşse de Türkiye, çaya daha yatkın aslında. Kahvaltıda sofranın, yemekten sonra masanın vazgeçilmezi olan çay, en derin sohbetlerin kurulmasına, uzamasına sebep oluyor. Dünya Çay Komitesi’nin hazırladığı “Dünya Çay Raporu” sonuçlarına göre, kuru çayın üretimdeki merkezi Asya. 2.3 milyon ton ile Çin birinci, 250 bin ton ile Türkiye beşinci sırada yer alıyor. Peki ya tüketimde?
Türkiye, yılda 3 kilo çay ile dünya birincisi konumunda. Çay ile özdeşleşen İngiltere, Türkiye’yi takip ediyor. Karadeniz’in karşı kıyısında yer alan Rusya ise kişi başı 1.4 kilo çay tüketiyor.
İlk çay kitabı, Çaycı İzzet Paşa’dan
Türkiye’de ise çayın kültüre girmesinde Rusların büyük önemi var. Ama öncesinde Anadolu’nun ilk tanışması hakkında bilgi vermek isterim. Tarihi kitaplara göre Türklerin çay ile tanışması, Anadolu’ya gelmeden önce; Orta Asya’da başlıyor. Tatar Dil Bilimcisi Abdül’l-Kayyûm Nasıri’nin “Fevakihü’l– Cülesâ” adlı eserinde, 1100’lü yıllarda Kazakistan’da yaşayan Türk şair Hoca Ahmet Yesevi’nin çayı içen ilk Türk olduğunu anlatıyor. İstanbul’a geliş hikayesi ise 19’uncu yüzyılın ikinci yarısına denk geliyor. İstanbul’da bazı dükkanların çay ithal ettiği, bazı kıraathanelerin çay sattığı ifade ediliyor. Şam, Hicaz, Basra, Adana gibi eski Osmanlı topraklarında valilik yapan resmi adıyla Hacı Mehmed İzzet Efendi, tarih kitaplarında ise Çaycı İzzet Paşa’nın 1879’da kaleme aldığı, Maarif Nezareti’nin onayıyla basılan “Çay Risalesi” bu konudaki ilk eser olarak biliniyor.
Peki, bu topraklar çay ile ilk kez ne zaman karşılaştı? Birbirinden farklı görüşler mevcut bu konuda.
Yazılı kaynaklara göre Türkiye’ye çay ilk olarak Sultan 2. Abdülhamid döneminde 1894’te Japonya’dan geldi. Bursa’da deneme dikimi yapıldı. Sarayda tüketilen çay yaygın olarak halk tarafından bilinmiyordu.
İlk çay Karadeniz’in karşı kıyısı Rusya’dan geldi
Çayı üretim amaçlı olarak düşünen ve Türkiye’ye ilk getirenin ise Rize eşrafının bilinen ismi Mustafa Hulusi Karadeniz olduğu ifade ediliyor. 1922 yılında Rize’de Ticaret Odası Başkanlığı yapan Mustafa Hulusi Karadeniz Batum’da çay bahçelerini görüyor. Eski Sovyetler Birliği toprağı Batum’da gördüğü bu çay bahçelerinden topladığı çay tohumlarını ceketinin cebine koyarak getiriyor. Çay o sırada çoğu insan için süs bitkisi olarak algılanıyor hatta.
Ancak çayı bir endüstri haline getiren isim ise Milli Şef İsmet İnönü. 1935’te Rize ziyaretinde ilk kez çay ile tanışan İnönü, çayı çok beğenir ve şu sözü dile getirir: “Bu bitki Rize’yi kurtaracak.”
Toplu çay üretimi Rize’de efsane bir isim olan ve çayın babası olarak anılan Zihni Derin’in çabalarıyla 1937’de Rusya’dan sandıklarla getirilen ve Rize iskelesinde törenle karşılanan ilk parti çay tohumu ve fidanları ile başlar ve 1947’de de İnönü’nün büyük özverileriyle ilk çay fabrikası; Çaykur kurulur.
Semaverin yaratıcıları
Peki Rusların çaya katkısı sadece bununla mı sınırlı? Aslında değil. Çayın sadece üretimde değil, pişirilmesi sürecinde de Rusların izlerini görüyoruz aslında. 1877 yılında Rus işgaline uğrayan Kars’ın çay ile tanışması bu döneme denk geliyor. Bir de semaverle. Her ne kadar Arapça görüntüsü verse de Semaver, dünya dillerine Rusça’dan geçmiş. “Samo” yani “kendi” ile “varit” yani “kaynayan” kelimeleriyle ortaya çıkan semaver, kendi kendine kaynayan olarak dilimize girmiş durumda. Bir anlamda Karadeniz’in güneyinde üretilen çay, karşı kıyı Rusya’dan bizlere gelmiş. Hem de çayın demlendiği semaverle birlikte…
Kiminin keyfi kiminin gelir kapısı
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Artvin, Trabzon ve Giresun illerinde yaklaşık 830 bin dekar alanda üretilen çay, yüz binlerce ailenin de gelir kapısı. Bu aileler, yaş çay tarımında yıllık 1.3 milyon, kuru çayda ise 250 bin ton arasında değişen miktarda ürün elde ediyor.