Dünya tarihini değiştiren içecek: Çay
Kahveye bir elin parmaklarını geçmez yazılan şiirler. Ancak çay öyle mi… Yüzlerce dizede kendine yer bulur, pek çok şiirin baş kahramanıdır ince belli bardaktaki çay… Zahmetsizdir, hatırı yoktur, bardakların sayısı da sayılmaz. Tüm bunlar bir tarafa çayı, kahveden ayıran yalnız içilmemesi, demli bir sohbete ihtiyaç duymasıdır…
Çayın, kahveye nazaran ilginç bir tarihi vardır aslında. Hatta dünyanın en önemli tarihi olaylarının da başlangıcıdır çay. Gelin bu uzun ama ilginç tarihe birlikte yol alalım. Ama önce şekerden başlayalım.
Şekere adını veren Filistin’deki köy: Al Sukkar
Çay gibi şeker de dünya dillerini ortak noktada buluşturuyor. İngilizce’den Hintçe’ye, Sırpça’dan Rusça’ya dünyanın hemen hemen her dilinde şeker, “Al Sukra” kelimesinden türedi. Hindular ve Çinlilerin binlerce yıl önce kullanmaya başladığı şeker, Avrupa’ya Araplar sayesinde girdi. Haçlı Orduları, Filistin topraklarında bulunan Eriha (Jericho) kentindeki Al Sukkar köyündeki tarlalarda yer alan şekerle tanışmışlar. Avrupa’ya ulaştığında gramla ve eczanelerde satılabilen şekerin hem varlığı hem de ismi, işte bu kasabadan yayılmış Avrupa’ya.
Çay ise daha mitolojik hikayelerle süslü. Anavatanı Çin olan çay, dünyada iki farklı şekilde söyleniyor. İlki Çin’deki Min Çincesi’nde “Te” kelimesinden, diğeri de yine Çin’deki Sinitik Çinçe’den gelen “Cha”kelimesinden. Birkaç dil dışında dünyanın hemen hemen her ülkesi bu iki farklı şekli kendilerine uyarlayarak çaya dönüştürmüş durumda.
Çin’in Bashu Bölgesinde, Hua Yang Guo Zhi’e ait kayıtlara göre; Çinliler yaklaşık 5 bin yıldır çay içiyor. M.Ö. 3000’lerde yaşayan İmparator Shingnang’ın vücudun da çıkan yaralara çare olarak bulunan “cha” adlı bitki ile birlikte başlayan çayın tarihi öyküsü, hemen ardından Japonya’da özel bir seremoniye dönüşmüş.
Karadan giden “cha” denizden giden “te”
Peki, çay neden iki farklı şekilde dünya dillerini etkilemiş derseniz, yanıtı coğrafyada gizli.
Yukarıda da bahsettiğim üzere iki Çin’in iki farklı dilinde iki farklı şekilde söyleyen çay, dünyaya da iki farklı yolla yayıldı. “Cha” ve benzeri versiyonlar çayın karadan, yani meşhur İpek Yolu üzerinden ulaştığı ülkelerce benimsenirken, çay yapraklarını deniz yoluyla Avrupa’ya taşıyan Hollandalı tüccarlar sayesinde bu bitki “Te” ve benzeri kelimeler aldı. Arapça, Farsça, Rusça, Hintçe, Türkçe, hatta Sahra altı Afrika’da kullanılan Shawili dilinde bile karadan yapılan geçişin izi var.
Çay olmasaydı ABD ne zaman kurulurdu?
Gelelim çayın dünya tarihini değiştirme sürecine…
Büyük Britanya, 1773 yılının hemen başında sömürgelere ödenmesi mümkün olmayan bir vergiyi hayata geçirdi: Çay vergisi. Londra’yı protesto etmek isteyen Amerika kıtasındaki koloniler bu yüksek vergiye öyle öfke duydular ki; 16 Aralık 1773 yılında Boston Limanı’nda bağımsızlık ateşi yakıldı. Vatansever olarak bilinen Özgürlük Oğulları (Sons of Liberty) üyesi Adam Collson “Boston Limanı bu gece bir çaydanlık olacak!” diye bağırdı ve protestocular Boston Limanı’na tahmini 46 ton çay döktü. Bu olay, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın çıkmasına neden olan bir kıvılcım ve Amerikan tarihinin önemli anlarından biriydi. Boston Çay Partisi (Boston Tea Party) olarak bilinen bu olayın ardından Boston kafeleri Britanya kraliyetine karşı ayaklanmanın merkezleri haline geldi. ABD’nin kurucusu kabul edilen ilk başkan George Washington, bu kafelerde çalışmaları yürüttü. Çay isyanının yanan fitili, 3 yıl sönmedi ve 4 Temmuz 1776’da okunan Bağımsızlık Bildirisi’nin ardından ABD kuruldu. Yani bir bardak çayda koparılan bu fırtına, dünyanın en güçlü devleti ABD’nin kuruluş tarihinde yer aldı.